İştip, Köprülü ( Veles) ve Usturumca Neyimiz Olur?

Bugün İştip, Köprülü ve Usturumca bölgeleri altyapı ve ekonomik açıdan yatırıma muhtaç, genç nüfus ihtiyacı çeken, tarımsal üretimin, bereketli topraklara rağmen terk edildiği yerlerdir.

Dr. Mehmet Ali Debre

Bugün Makedonya sınırlarında kalan İştip, Köprülü (Veles) ve Usturumca Rumeli’nin Anadolu’ya bağlantı noktasında yer alırlar. Son 100 yılda yıkım ve mezalim görmüş beldelerdendir. Makedonya, Yunanistan ve Bulgaristan sınırlarının kesiştiği bölgede yer alırlar. Köprülü ve İştipkuzeyden Kumanova ve Köstendil rotasına bağlanır. Makedonya’nın bir parçası gibi olsa da özellikle Usturumca Bulgaristan ve Yunanistan’a çok yakındır. Ters taraftan Selanik’e 1,5 saat mesafede yer alırlar.

Makedonya’ya gidenler Üsküp’ten sonra Kalkandelen (Tetova), Ohri, Manastır (Bitola) gibi şehirleri ziyaret etmeyi tercih eder. Köprülü ve İştip bölgeleri gözlerden biraz daha uzakta kalır. Hâlbuki Türkiye-Yunanistan-Makedonya’yı bağlayan otobanın rotasına yakın bir mevkide bulunmaktadırlar. Yani Vardar nehri havzasındadırlar

Osmanlıların Rumeli’ye çıkışından sonra ilk fetihlerin cereyan ettiği bölgeler Vardar nehri civarı olmuştur. İştip ve Usturumca Kosova savaşından önce Osmanlı orduları tarafından kontrol altına alınmışlardır.

Ancak Osmanlı Devleti diğer bölgelerde olduğu gibi kendi hâkimiyetini yavaş yavaş perçinler. 1400 ve 1500’lü yıllar boyunca bölgeye Anadolu’dan Müslüman nüfus iskân edilir. Aynı zamanda yerel halk içinde Müslümanlaşma olur. Bugün Torbeş olarak bilinen topluluklar da bu bölgelerde yer alırlar. İslamlaşma 1500’lü yılların sonunda ve 16.yüzyılın içinde iyice hızlanır. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde bahsi geçen yerlerden çoğunluğu Müslüman beldeler olarak bahseder. Daha sonraki tahrir defterleri bu durumu teyid eder.

Köprülü’den Usturumcaya uzanan bölge

Üsküp’ten aşağı uzanan hatta aslında ilk şehir Köprülü’dür (Veles). Bir rivayete göre meşhur Köprülü ailesinin kasabası olarak bilinir. Tam olarak Vardar nehrinin kıyısındadır ve nehrin üzerine inşa edilen köprüden ismini alır. Timurtaş Paşa önderliğindeki Osmanlı ordusu vesilesiyle 1390’larda Osmanlı hâkimiyetine girer yukarıda bahsettiğimiz gibi zaman içinde İslamlaşır. Farklı zamanlardaki kayıtlara göre şehirde 15’e yakın camii (Hacı Ahmed Camii, Hacı Hüsrev Camii, Mesih Paşa Camii, Sultan Mehmed Camii) bulunmaktadır, ancak bugün neredeyse hiçbiri ayakta kalmamıştır. Köprülü şehri Üsküp’ten önceki son durak olması hasebiyle her zaman canlı kalır. Osmanlı klasik döneminde ve 19.yüzyıla kadar bu özelliğini korur.

Katip Çelebi’nin Cihannüması ve Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi İştip ve Usturumca bölgelerini detaylıca anlatırlar. Bu kaynaklara göre İştip, Üsküp, Tikveş ve Radoviş kazalarının ortasında yer alır, İstanbul’dan buraya 15 günlük mesafededir. 1500’lerin sonu 1600’lerin başında 24 camii, 24 mescid, 11 çocuk mektebi, 7 tekke olduğu kaydedilmiştir. Murat Han Camii ve Muradiye medresesi meşhurdur. Şehirde Daru’l-Kurra bulunur. Hüsam Paşa Camii bugün dahi sağlam kalmış çok az sayıda camiden birisidir. Osmanlı devri âlim ve mutasavvıflarından Hasan Adlî Efendi,  Hasan Talib Efendi, Muhyiddin Rumi ve Emir Çelebî gibi isimler bu bölgedendir. Evliya Çelebi İştip ahalisinin çoğunun Türkçe konuştuğunu ve güzel kokuyu sevdiğini nakleder.

Usturumca daha güneyde yer alır, Radoviç’ten sonra gelir. Diğer tarafından Petriç ve Doyran ile bağlanır.  Evliya Çelebi şehrin nüfusunun yüzde 80’e yakınının ehl-i sünnete bağlı Türklerden oluştuğunu, erkek ve kadınların ferace ve dolama giydiklerini anlatır. Sofyalı Bali Efendi, Kufi Efendi Mehmed Nûrü’l-Arabî ve Faik Mehmed Bey gibi Osmanlı devri âlimleri Usturumcalıdır. Evliya Çelebi, Seyahatnamesinde Usturumca’da kurulan Doylan Panayırı hakkında çok detaylı bilgi verir; ona göre yılda bir kere toplanan bu panayır dönemin eşi benzeri görülmeyen bir şeydir, bütün dünyadan tüccarlar oraya gelir ve mallarını satar.

Osmanlı dönemi

Bu beldelerde 300 seneden uzun süre Osmanlı düzeni devam eder. 1683–1699 yılları arasında kısa süreli bir Avusturya işgaline uğrarlar. Ancak Osmanlı Devleti çabukça kontrolü tekrar sağlar ve düzen kurar. 1700’ler ve 1800’lerin sonuna kadar bu durum devam eder. Yani yaklaşık 200 sene.Bu dönemlerde bölgedeki ticari yollar ve etkileşimlere bağlı olarak beldeler zaman zaman büyürler ve zaman zaman nüfus kaybederler. Ama 1700’den sonra Anadolu’dan göçler durmaya yaklaşır, sadece az oranda içeriden İslamlaşma olur. Anlaşılan o ki Bulgar, Sırp ve Müslüman nüfus arasında belirgin bir farklılaşma vardır. Müslüman ahali daha çok şehirlerde yaşar. Köylerin bir kısmı Müslümandır ama çoğunluk Bulgar ve Sırplardan oluşur. Özellikle köylerdeki Bulgar nüfus artışı dikkat çeker.

Bu bölgelere önce Osmanlı-Rus savaşları darbe vurur. Rusya’nın zorlamasıyla Osmanlı Devleti otoritesi zayıflamaya başlar. Müslümanlar arasında ilim ve ticaret geriler. Şehirlerde Batılı yaşam tarzına öykünme artar. 1876’dan sonra bölge Bulgar Prensliği ve Yunan Devleti’nin direkt tehdidi altında kalır.

Bu dönemde hakikaten Osmanlı Ordusu ve bürokrasisi içinde birlik olmadığı gibi birbirine zarar veren gruplar vardır. Müslüman nüfusu koruyamazlar ve halk sahipsiz kalır. İdareciler bazı yerlerde gayri Müslimlere baskı uygularlar. Netice olarak 1912–1913 senelerde meydana gelen Balkan Savaşlarında çok mezalim yaşanır. Özellikle köylerde ve kırsal bölgelerde Müslümanlara her türlü kötülük yapılır. Bu hadiselerin kaydı tutulmaz, dünya tarihi sayfalarında yer almaz,adeta yok sayılır. Yüzbinlerce Müslüman Türk göç etmek zorunda kalır.

Tito dönemi

Buralardaki Müslümanların koruyucuları yoktur. Önce Bulgarlar gelir, daha sonra Sırplar.  Sonra tekrar Bulgarlar gelir. En sonunda bölge Yugoslavya içinde kalır ve Tito yönetimi başlar. Tito yönetiminde Müslümanlar için biraz daha güvenli bir ortam oluşur. Ancak sıkıntılar bitmez. Özellikle eşrafa baskı uygularlar ve göçe zorlarlar. Müslüman Türklerin göç etmesi resmen olmasa da gayrı resmi yollardan hızlandırılır. Böylece meşhur 1950 göçleri başlar. Bu noktada tarihi bir tevafuk veya tesadüf icabı Türkiye ile Yugoslavya arasındaki anlaşmaya imza atan isim Fuat Köprülü’dür. Neticede Köprülü ailesinin şehri olan Köprülü (Veles) adeta boşalır. 1950–1960 arasında Köprülü-Tikveş, İştip ve Usturumca’daki Müslüman Türk nüfusun yüzde 50’yeyakını göçmek zorunda kalır. Bu esnada oradaki Partizan Türkler de halkı göçe zorlar.

Balkan Savaşı göçmenlerinin Türkiye’de karşılaştıkları zorluklar çok olmuştur. Sefalet yaşanır. Kimisi iş bulamaz, kimisi ev bulamaz. Yeniden hayat kurmak zorunda kalırlar. 1950’de gelengöçmenler biraz daha şanslıdır. Çünkü devlet oturmuştur ve tanıdıkları insanlar vardır. Yine de göç zor olmuştur. Göçmenler genelde Ege ve Marmara bölgesinde iskân olur. Kopup geldikleri vatanları ile ilişkileri devam ettirmeye çalışsalar da kolay olmaz. Bu göçmenlerin milli bağlılıkları ve vatanseverlikleri güçlüdür. Cumhuriyet değerlerini benimseme oranları yüksektir. Dini hassasiyetleri yüksek olanların yanında kaybolan da çoktur.

Bugün Makedonya sınırları içinde yaşayan Müslümanlar bir tarafta Debre’den Kırçova ve Struga, diğer tarafa Gostivar ve Kalkandelen (Tetova) hattında yaşamaktadır. Bu alandaki Müslümanlar maddi açıdan daha iyi durumda olmakla beraber eğitim olanaklarına sahiptir. Köprülü, İştip, Usturumca hattında yaşayanlar ise bu açıdan daha geri kalmışlardır. Aslında buradaki Müslüman nüfus aynı zamanda Bulgaristan’daki Türk ve Pomaklar ile yakın kültürel özellikler taşır. Zaten coğrafya olarak hemen hemen aynıdırlar. Arada uzanan Rodop dağları bölgeyi ayırır. İştip, Köprülü ve Usturumca’da kalmış olan Müslümanlar toplam nüfusun yaklaşık yüzde 15’ini oluşturur ve neredeyse Anadolu kültürünü aynen yaşamaktadır. Türkçe konuşurlar. Türkler, Romanlar ve az da olsa Torbeşler bir arada bulunur. Romen kökenli vatandaşlar da kendilerini Türk olarak niteler.

Makedon yönetimi maalesef bu insanları göz ardı etmektedir. Son 10 senede bölgeye Türkiye’den giden yardımlar artmıştır. Ancak bu yardımların hangi neticeyi vereceği soru işaretidir. Bir de İştip’de Medrese açılır, ancak eğitim seviyesi henüz vasattır. Usturumca bölgesi tam bir tarım ve hayvancılık cennetidir ve sanayileşmemiştir. Kırsal bir yaşam vardır. Bölgede yaşayan Makedon nüfus da şehirde yerleşik olmasına rağmen eğitimi çok güçlü değildir ve genel itibariyle yaşlıdır. İştip ve Köprülü’de ise biraz daha sanayi olsa da ufak şehirlerdir. İkisinin toplam nüfusu 100.000’i ancak bulur.

500 yılı aşkın bir süre Osmanlı düzeninin işlediği bu bölgelerde 1876’dan sonra  kargaşa, mezalim ve fakirlik yaşanır. Sadece Tito yönetiminin belli bir döneminde istikrar olur ki o devirde bile Müslümanlar göçe zorlanır. Bugün Köprülü, İştip, Usturumca bölgeleri altyapı ve ekonomik açıdan yatırıma muhtaç, genç nüfus ihtiyacı çeken, tarımsal üretimin bereketli topraklara rağmen terkedildiği yerlerdir. Müslüman Türk nüfusun bir avantajı halen tarımla uğraşmasıdır, lakin cehalet önemli bir mesele olarak durur. Türkiye’ye giden göçmenlerarasında eski vatanlarına dair bir merak uyanmaya başlamıştır, ancak bölgeler arasındaki hayat tarzı çok değişmiştir. Türkiye’ye gelenler tamamen şehirleşmişlerdir.

Herhalde yakın geleceğimizde Rumeli ve Anadolu’yu birbirine bağlayan bu bölgelerin durumu ilme saygı duyarak ve tarım ile ticarete yeniden önem vererek değişebilir kanaatini taşımaktayız.

 

Dünya Bülteni

Read Previous

Tika, Hırvatistan’da Türk kültürünü canlandırmayı amaçlıyor

Read Next

AB’den Kosova’ya muafiyet talebi

2 Comments

  • This is a really well written article. I’ll make sure to bookmark it and return to read more of your useful information. I will definitely return. Thanks for the post. This is a website where you can play a lot of fun game check-out if you are interested. here! UFABET

  • Thank your content is so good
    Superslot

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *