Fahri Tuna: Mostar; Rumeli’nin Mücevher kutusu

Balkan aşığı Türkiyeli yazar Fahri Tuna, Mostar şehrini Türkiye Yazarlar Birliği sayfası için kaleme aldı, bu güzel yazıyı siz değerli okuyucularımızın beğenisine sunuyoruz.

Şimdi şöyle bir soru sorulsa, ne cevap verebiliriz acaba: ‘Bir afiş tasarlıyorum. Afişe bütün Balkanları temsil eden bir sembol koymak istiyorum.

Onu gören herkes ‘evet işte, Balkanlar demek bu demek’ diye düşünsün, algılasın. Söyleyin lütfen? Bütün bir Rumeli’yi temsilen bir cami, köprü, saat kulesi, kale vs. bir şey söyleyin?’

Evet, hadi buyurun. Cevap verelim.

Bu ayniyle vakidir, ve 2006 yılında organize ettiğim 8 ülkeden 24 edebî ilmî dinî ve siyasî öncünün katılımıyla gerçekleştirdiğimiz Sakarya I. Balkan Buluşması’nda başımdan geçmiştir.

Okurlarımızın çoğunun Balkanlar’ı iyi bildiğinden eminim; hadi buyur fikir yürütelim birlikte: Kosova Meydan Muharebesi’ni kazandıktan sonra savaş alanını dolaşırken yaralı Sırp askeri Miloş Obiliç’in attığı zehirli hançerle şehit olan Balkan Fatihi Sultan I.Murat Hüdavendigâr’ın Priştina yakınlarındaki türbesinin fotoğrafı bir. Makedonya’nın başkenti Üsküp’te, Vardar Nehri üzerinde Fatih’in yaptırttığı Taş Köprü iki, Batı Trakya’da Gümülcine’de Sultan II. Abdülhamit’in yaptırttığı saat kulesi üç, Bosna’da Neretva Nehri üzerinde bulunan ve Bosna Savaşında yerle bir edilip Türkiye’nin desteğiyle eskisine tıpatıp benzer şekilde yeniden inşa edilen Mostar Köprüsü dört, Bulgaristan Filibe’de Sultan I. Murat’ın ilk, Sultan II. Murat’ın bugünkü hâliyle ikinciye yaptırttığı Cumayata (Muradiye) Camii beş, Makedonya Kalkandelen’de halk arasında Alaca Camii diye de bilinen, dünyada başka eşi benzeri olmayan, içi dışı rengârenk, kubbesi ve içi farklı farklı Osmanlı şehirlerinin resimleriyle bezeli Paşa Camii altı, Kosova Prizren’de ecdadımızın Akdere (Bistrica Deresi) üzerine inşa ettiği Taş Köprü ve hemen bitişiğinde muhteşem Sinan Paşa Camii yedi.

Özetleyelim: Priştina I. Murat Hüdavendigâr Türbesi, Üsküp Taş Köprüsü, Gümülcine Saat Kulesi, Mostar Köprüsü, Filibe Cumayata Camii, Kalkandelen Paşa Camii, Prizren Taş Köprüsü ve Sinan Paşa Camii.

Sizden istirham ediyorum: Yedi seçeneği üçe düşürün lütfen. Buyurun:  Üsküp, Mostar, Kalkandelen dediniz değil mi? Biliyorum. Nereden mi? Ben de öyle düşünüyorum da ondan.

İkiye düşürün: Üsküp ve Mostar.

Tek seçenek istiyorum: Üsküp Taş Köprü mü, Mostar Köprüsü mü? Ecdat yadigârı bu iki muhteşem eser arasında tercih yapmanız çok zor, biliyorum. Ama 1992-95 Bosna – Sırp Savaşı’nın sembolü, binlerce Müslüman Boşnak kardeşlerimizin hunharca katledilmesinin acısı, hüznü, ecdat yadigârı yüzlerce eserin bombalarla yerle bir edilmesinin trajik sembolü olarak Mostar Köprüsü bir adım öne çıkmıyor mu sizce de. Söyleyin lütfen. Haksız mıyım? Mimari yapı, estetik görünüm, tarihî temsil, nehirle mimarinin uyumu, ecdada saygı ve bağlılık, beş altı asırlık derinlik; her iki eserin de bu ölçütler ışığında birbirinden geri kalır yanı yok elbette. Ama son yirmi beş yılda, modern dünyanın gözü önünde kadın çocuk yaşlı genç ayırmadan Sırp ve Hırvat kasaplarınca boğazlanan on binlerce Müslüman Boşnakları temsilen Mostar Köprüsü bir adım öne çıkmıyor mu sizde de.

Evet: Zannımca, kalbimce, aklımca,  Rumeli’yi sembolize edebilecek birçok eser olsa da, yukarıdaki gerekçelerle ilk ve tek eser Mostar Köprüsü’dür. Nitekim 2006’daki afişte de bu değerlendirmeler ışığında Mostar’a karar vermiştim.

Dağılan Yugoslavya Ordusu’nun ağır silahlarını Sırplar ele geçirmişti malum 1991’de. Ve çok değil, sadece bir yıl sonra, altı asırlık kin nefret garez düşmanlık kıskançlık vahşet duygularını bu silahları kullanarak dilleri kanları aynı olduğu hâlde, tek farkları İslâm Ümmetine ittiba etmiş olmak olan Boşnakları yok etmeye kalkmışlardı. Onlara dur demesi gereken Birleşmiş Milletler, NATO şu bu adındaki kukla kurumların ‘can/mal/barış garantörlüğü’ne rağmen üstelik. Mâlum; uluslararası adalet Müslümana ya hiç işlemiyor ya da iş işten geçtikten sonra şöyle bir ‘geçmiş olsun’ babından göz kırpıyor adeta. Tabii hâlâ öldürülmemişsen, toprak olmamışsan.

Sarayevo, Srebrenitsa, Mostar bunu iliklerine kadar yaşamıştı.

Sadece bizler değil, aynı ırka dile dine mensup oldukları hâlde Sırplar gibi Ortodoks değil de Katolik Hristiyan oldukları için Hırvatlar da nasibini alıyorlardı bu Sırp katliamından. Bizimkilere oranla onların paylarına düşen acı ölüm katliam az olsa da, acı acıydı ölüm ölümdü vahşet vahşetti sonuçta.

Balkanlara son on beş yılda ellinin üzerinde seyahat yapmış birisi olarak Mostar’a ilk defa gitmem, hem ‘çok geç kalmış’ bir buluşmaydı benim için, hem de özür ve hicrandı bir bakıma.

Estetikle ruhaniyetin, doğa ile bilgeliğin, zarafetle tarihin bileşkesi durumundaki Mostar Köprüsü’nü görür görmez, Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin misali, iki sevdalının vuslatı türünden içimi manevi bir coşku ve huzurun kapladığını itiraf etmeliyim. Meğer biz Anadolulular, yürekten birer Bosna, kalpten birer Mostar sevdalılarıymışız, onu fark ettim köprüyü ilk gördüğümde.

Basit bir bilgi aktaralım: Ülkenin adı Bosna-Hersek biliyorsunuz. Bosna bölümünün başkenti Sarayevo (biz tarih boyunca Saraybosna demişiz bu 450 bin nüfuslu şehre), Hersek’in başkenti ise Mostar. Şimdilerde ona Hersek-Neretva Kantonu deniliyor. İşte bu kantonun merkezi yüz on bin nüfuslu Mostar Şehri.

Şehrin ortasından süzüle süzüle akıp geçen Neretva Nehri, bir güzel nehir, bir nazlı ırmak, bir edalı zenginlik. O olmasa şehrin değeri en az yarı yarıya azalır desek, abartmış olmayız inanın.

İşte nazlı güzel Neretva’nın boynunu mükemmel bir gerdanlık gibi süsleyen Mostar Köprüsü, Kanuni’nin, Mimar Sinan’ın kalfası Mimar Hayrettin’e 1566 yılında yaptırttığı bir mücevherdir de başka bir şey değildir.

Malum; Bosna Hersek, Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un fethinden iki sene sonra fethettiği, Boşnakların öbek öbek İslâm’la müşerref olduğu bölgenin adıdır. İşte bu kutlu günlerin hatırası olarak Karagöz Bey Camii (inşası 1557) karşılamaktadır bugün bizleri ilkin. Sonra Koski Mehmet Paşa Camii (1618) ağırlamaktadır. Ki çarşıların ortasındaki bu camiin minberi mihrabı hat yazıları ayrı zariftir, mimarisi görünümü ayrı güzel. Kendileri sarıp sarmalayıp, sevinç gözyaşları ile kucaklamaktadır bizleri.

Çarşı esnafı çoğunlukla Müslümandır; isimleri Süleyman’dır Selma’dır, Hüseyin’dir Fatıma’dır. Türkçe bilmeseler de bizdendir, bizimdir, bizimledir. Türkiye’den söz açtığınızda, İstanbul dediğinizde gözlerinin içlerinin güldüğüne şahit olacaksınız. İkram yarışına girecekledir hemen, meşhur Boşnak kahvesi (bir nevi bizim sade kahvemiz) ikram etmek en büyük mutluluklarıdır onların.

Bu arada, buram buram Türklük, buram buram Osmanlı, buram buram Anadolu atmosferi içindeki Müslüm Bey Konağı’nda yahut Bisceviça Evi’nde birer kahve yudumlarken Fatihli Beyazıdlı Yavuzlu Kanunili günlerin huzur ve ihtişamını hissedebilirsiniz.

Ve unutmayınız her Mostarlı Türk’tür. Her Bosna Hersekli Türk’tür. Sırplar haklıdırlar bu konuda, doğru söylüyorlar: Aynı dili konuştukları, aynı kanı taşıdıkları amcaoğulları Boşnaklar (Sırpların deyimiyle) ‘Türkoğlu Türk’türler.’ Çünkü onlar Müslüman olup Türklerin dinini, Türklerin kültürünü, Türklerin medeniyetini tercih etmiş, ona ait olmuşlardır.

İyi bilinmelidir ki, Balkanlarda Türk bir ırkın değil bir medeniyetin adı, Türkçe bir ırkın dili değil bir medeniyetin dilidir.

Beş yüz altmış sene sonra bile mistik hava devam ediyor Mostar’da. Bunun bir sebebinin de şehre on iki kilometre mesafede bulunan Sarı Saltuk Tekkesi olduğu aşikârdır. Zira kutsal Ahmet Yesevî yolunun onurlu izleyicisi Sarı Saltuk, bütün bir Balkanları elbette ama, en başta Mostar’ı tavattun eylemiştir (vatanlaştırmıştır.) Bunu Mostarlı Müslümanların (dillerini anlamasanız da) yüzünden sesinden sözünden anlayabilirsiniz.

Unutmadan; köprünün bir ayağı bugün Boşnakların, diğer ayağı Hırvatların bölgesine basmaktadır. Yani Neretva’nın bir tarafı Katolik Hırvat yönetimindedir, diğer tarafı Sünni Müslümanların. Neretva Nehri ayıran, Mostar Köprüsü birleştiren bir unsurdur bugünün şehrinde.

Evet; Mostar Köprüsü iki dünyayı birleştiren bir unsurdur bugün. Bir köprüdür, bir iletişimdir, bir mesajdır Mostar köprüsü.

Bir çağrıdır, bir muştudur, bir tebliğdir.

Hristiyan dünyası ile İslâm dünyası arasında bir köprüdür.

Anadolu ve Rumeli’ye köprü.

Palto ile hırkaya.

Mülkle ahirete.

Bu dünyaya ve öte dünyaya.

Tarihle bugüne köprü.

Mostar, ne kadar köprü ise, o kadar da Rumeli’nin mücevheridir bizim için.

Mücevher kutusu hatta.

Mostar; Balkanların mücevher kutusu.

 

 

tyb.org.tr

Read Previous

Balkan Şampiyonluğu Için Yelken Açacak

Read Next

1,2 tonluk ‘Süslü’ arabayla takasa açık

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *