“Faaliyetlerimiz bölgenin istikrar ve barışına katkı sağlıyor”

Üsküp Yunus Emre Enstitüsü Müdürlüğüne atanan Dr. Şemsettin Şeker ile çok samimi ve bir o kadar keyifli bir hasbihal gerçekleştirdik. Balkanların kalbi Üsküp ile başladığımız derin sohbetimizde, Yunus Emre Enstitüsü’nün Makedonya’daki faaliyetlerinden gerçekleştirilen ziyaretlere, FETÖ ile mücadeleden Türkçe kurslarına, Üsküp’teki heykellerden Cumhurbaşkanı İvanov’la içilen “Türk çayı”na kadar birçok hususta konuştuk. Türk’ün ezan okunan yerde yabancılık hissetmediğini ifade eden Şeker, “Bizim bölgedeki gücümüzün aks-i sadası olarak gördüğümüz Türkler var; dindaşlarımız (Boşnak, Arnavut, Romen vd) var. Soydaş ve dindaşlarımızın varlığı bizim gücümüz; bizim gücümüz onların gücü. Bunu böyle kabul etmek lazım” dedi. Hem içerik hem edebi manada severek okuyacağınız bu güzel mülakatı ilginize sunuyoruz…

Seyyid EMİN, Hakan ALİ / TİMEBALKAN

Üsküp, Balkanlarda Osmanlı izlerini taşıyan şehirlerin başında geliyor. Yunus Emre Enstitüsü müdürlük görevi vesilesiyle birkaç aydır Üsküp’tesiniz. Üsküp intibalarınızı bizimle paylaşır mısınız?

Şehirlerin de aynı insanlar gibi ruhları, kaderleri vardır. Üsküp’le biz Türklerin kaderi 7 asırdır birbirine bağlı. Araya sınırlar girse de Üsküp’ün tarih ve talihinde Türklerin payı büyüktür. Birkaç yıl önce “turist” olarak da teşehhüt miktarı uğradığım bu güzel ülkeye bu sefer vazife icabı geldim. Buraya gelirken Makedonya’ya, Üsküp’e dair pek çok şey duydum, okudum. Hemen söyleyeyim, işittiklerini kanaat haline getirenlerden değilim. Balkanların kalbi mesabesindeki Makedonya, Türkiye’de zor ve çetin bir görev yeri olarak bilinir. Daha gelmeden Makedonya’nın dertleriyle dertlenmeye başladığımı fark ettim. Yurtdışı görevinde bulunanlar için bulundukları ülkeyi, oradaki unsurları, kültürü, hayat tarzını sevmek önemlidir, derler. 20 yıldır yaşadığım, hayatımı idrak ettiğim İstanbul’dan ayrı kalacak olmanın hüznüyle yola çıktım. 4 Ekim sabahı uçaktan indiğim andan itibaren beni karşılayan aşinalıktı. Şair Ravzî, pek bilinmeyen bir şiirinde şöyle der:

“Temâşâ eyle Üskübü ne zîbâ şehr olur ol kim
Münâsibdir eger dirsem ana Rum’un Burusa’sı”

Malum, benzer bir düşünceyi birkaç asır sonra Yahya Kemal de söylüyor. Aşinalık bundan olsa gerek. İlginçtir, burada gurbet hissini hiç yaşamadım. Sanki uzunca süre ayrı kaldığım bir yere gelmiş gibi… Uçaktan indiğim an hüznüm, karamsarlığım dağıldı. Üsküp‘ün iklimi, suyu, manzarası, hayat tarzı, insanı bize yabancı değil. Asırların birikimiyle teşekkül eden ortak kültür, ortak değerler var. Günde beş vakit Ezan sesi duyuluyor. Malum, kadim kaidedir: Türk, Ezan okunan yerde yabancılık hissetmez. Bizim bölgedeki gücümüzün aks-i sadası olarak gördüğümüz Türkler var; dindaşlarımız (Boşnak, Arnavut, Romen vd) var. Soydaş ve dindaşlarımızın varlığı bizim gücümüz; bizim gücümüz onların gücü. Bunu böyle kabul etmek lazım.

Vardar Nehri şehri ikiye, üçe, hatta dörde bölmüş vaziyette. Bu bölünmüşlüğü her yerde hissedebiliyorsunuz. Ama üzüldüğüm bir müşahedem de oldu, zikretmeden geçemeyeceğim: Bölünmüşlük etnik manada da var. Bölünmüşlüğü kader haline getirmemek lazım. Şehrin modern yüzünün tarihten hareketle inşa edilmesi güzel, ama güzel olmayan karşıdakini yok sayarak bir kültür, bir millet inşa edilmeye kalkışılması. Her yer heykelle dolu, bu şaşırtıcı bir şey. Bunların zihin dünyasında anlamları var elbette, bu tartışılabilir, hatta heykellerin estetik değeri de… Tabii bir millet inşa edilmek isteniyor ama bunu yaparken Makedonya’nın çok etnikli, çok dinli, çok kültürlü yapısı gözetilmemiş gibi… Bence Makedonya yeni süreçte bu mozaiği daha fazla dikkate alarak, ortak kültür ve müşterek değerleri öne çıkartarak hem Balkanlara hem de bütün dünyaya örnek olabilir. Farklı unsurların bir arada yaşaması mühim, ki bu toprakların ruhunda, mayasında bu var.

Bunun yanında; Üsküp’te çok güzel, çok özel insanlarla tanıştım. Kendime, çevreme, hayata bakış açıma tesir eden, bunları değiştiren insanlar… Bazen kendi kendime diyorum ki herhalde bunun için geldim bu şehre. Onlarla karşılaşmak, tanışmak içinmiş bu koşuşturma, bu telaş biraz da… Bu aziz şehre geldiğime ziyadesiyle memnunum.

Üsküp’te Makedonya Cumhurbaşkanı Gyorge İvanov başta olmak üzere, bakanlar, devlet kurumlarının temsilcileri, sivil toplum temsilcileri ile birçok görüşme gerçekleştirdiniz. Gerçekleştirdiğiniz ziyaretler hakkında bilgi ve izlenimlerinizi anlatır mısınız?

Seçim atmosferinin oldukça yoğun olduğu bir devre denk geldi göreve başlamam. Bu sebepten gerçekleştirmeyi planladığım bazı ziyaretleri ertelemek gerekti. Yetkililer, sivil toplum kuruluşları, insanlar seçimlere kilitlenmiş vaziyettelerdi. Enstitü olarak hem sivil toplum kuruluşlarını hem de Makedonya’nın devlet kurumlarını önemsiyor, faaliyetlerimizi birlikte icra etmeye çalışıyoruz. Malum, yapacağınız faaliyet kadar bunları kimlerle gerçekleştireceğiniz de önemli. Burada Türkiye’yi temsil ediyoruz. Gerçekleştirdiğimiz faaliyetlerin büyük bir kısmını Makedonya’nın resmi kurumları ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yapmaya çalışıyoruz.

Faaliyetlerimizin toplumsal barış ve istikrara katkı sağladığını düşünüyoruz. Türk dilini, kültür ve sanatını, bilimini tanıtmak gayesini güden Enstitümüz, Türkiye’nin görünen yüzlerinden biridir. Sadece soydaş ve dindaşlarımıza yönelik değil bütün Makedonya’ya hitap eden kültür-sanat faaliyetleri yapmaya çalıyoruz. Bunun altını özellikle çizmek istiyorum. Bu kısa açıklamadan sonra gelelim ziyaretlere: İşimizin bir parçası da karşılıklı ziyaretler. Kültür diplomasinin bir gereği yani. Bu vesileyle hem daha canlı ve etkin faaliyetlerin önünü açıyor, hem de birbirimizi daha yakından tanımış oluyoruz. Enstitü Müdürü olarak bugüne kadar yüzün üzerinde ziyaret gerçekleştirdim. Enstitü merkezimizi ziyaret edenlerin sayısı bundan daha fazla tabii. Hepsi müfid ve faydalı oldu. Her bir görüşmenin ayrı bir yeri, ayı bir ehemmiyeti oldu. Sohbet ettikçe yeni dostlar kazandık. Bu ziyaretler içerisinde Makedonya Cumhurbaşkanı Sayın G. İvanov’la görüşmemizin bende ayrı bir yeri oldu. Öncesinde hakkında iyi şeyler işittiğim, çok saygı duyduğum, kültürümüzü çok iyi bilen biri Sayın Cumhurbaşkanı. Entelektüel cephesini Makedonya için bir şans olarak görüyorum. Geldiğim ilk ayı müteakip kendileri lütfedip bizi kabul ettiler. Yarım saatlik bir görüşme ayarlanmıştı. Yunus Emre Enstitüsü, İbni Haldun, modernleşme, pax Ottomana, milliyetçilik merkezli görüşmemiz 70 dakikayı aştı. Sayın Cumhurbaşkanının dostluk ve muhabbetinin nişanesi olarak özel demlettiği “Turksi çay” da -böyle mi diyordunuz- sohbetin bereketini arttırdı. Danışmanları İsmail Ali ve Darko Kostadinovski Beylerle de daha sonra temasımız devam etti. Anayasa Mahkemesi Üyesi Salih Murat Bey’le geldiğimizin ikinci haftasında çok faydalı bir görüşme gerçekleştirdik. Bölgeyi, özellikle soydaş ve dindaşlarımızı tanımamı sağlayan oldukça didaktik, tavsiye yüklü bir o kadar da samimi bir görüşmeydi. Gene aynı şekilde Makedon Ortodoks Kilisesi Başpiskoposu Sn. Stefan, Makedonya Eğitim ve Bilim Bakanı Prof. Dr. Renata Doskoska, M.C. Dış Yatırımlardan Sorumlu Devlet Bakanı Prof. Dr. Adnan Kahil, Makedonya’nın Boşnak kökenli milletvekilleri Prof. Dr. Ferid Muhiç ve Prof. Dr. Zekir Ramçiloviç, Milli Güvenlik Kurulu Üyesi ve Devlet Eski Bakanı Furkan Çako, Makedonya Dışişleri Bakanlığı Diplomasi Akademisi Müdiresi Adelina Marku, Üsküp İlahiyat Fakültesi Eski Dekanı Prof. Dr. İsmail Bardhi, MATUSİTEB Başkanı Hüsrev Emin, MATTO Başkanı ve Fahri Konsolosumuz Aydoğan Ademovski, bölgenin kanaat önderlerinden Adnan İsmaili, Ensar Derneği Başkanı Prof. Dr. Süleyman Baki, El Hilal Derneği Başkanı Behicudin Șehapi, Demir Kapija Belediye Başkanı Lazar Petrov, Devlet Arşiv Müdürü Kiril Petrov, Milli Tarih Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Dragi Gorgiev, Milli Kütüphane Müdiresi Senka Naumovska, Makedonya Müzesi Müdürü Gordan Nikolov, Proza Art Yayınevi Müdürü ve Proza Balkan Festivalı Başkanı Dejan Trajkovski, Arnavutların Maddi ve Manevi Kültürel Mirasi Enstitüsü Prof. Dr. İskender Hasani; Uluslararası Balkan Üniversitesi, Vizyon Üniversitesi, Köprü Derneği, Yeni Yol Kültür Güzel Sanatlar Derneği, Atatürkçü Düşünce Derneği, Kalkan Derneği, Yeni Balkan Yayınları görüştüğümüz kişi ve kuruluşlardan bazıları. İsimleri şu anda aklıma gelmeyenler lütfen beni mazur görsünler. Hülasa, sohbet ettikçe yeni dostlar kazandık. Entelektüel cephesi öne çıkan kişilerle yaptığımız görüşmeler, iki farklı ülkenin yetkilisi olarak değil de daha çok sanat ve düşüncenin merkezde olduğu bir hasbihale dönüştü. Yoğun mesai içerisinde nefes almamızı sağladı. Bazı ziyaretler, resmi görüşme olarak başlayıp sohbet havasında devam etti. Sohbet, erbabıyla karşılaşınca daha bir güzel oluyor.

İnsan bilmediğin düşmanıdır, derler. Konuşulduğu vakit son bir asırda oluşan bazı problemlerin, önyargıların ortadan kalkabileceğini gördüm. Bunun yanında görüşmelerimde dikkatimi çeken bir diğer husus da Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a karşı büyük bir saygı, muhabbet gösterilmesi oldu. Onun; ülkesi, milleti ve insanlığın huzur ve mutluluğu için mücadele ettiğinin bilincindeler. Dünya 5’ten büyüktür, diyerek Türkiye’nin onun döneminde küresel bir aktör haline geldiğinin farkındalar. Sözünün eri olduğunu biliyorlar.

Ziyaretlerimde muhataplarıma dostluğun bir gereği olarak 15 Temmuz darbe süreci ve FETÖ hakkında hususen bilgi vermeye dikkat ettim. Çünkü darbeye kalkışan, ülkemizde yüzlerce insanı şehit edip binlercesini yaralı, sakat bırakan bu örgüt çok tehlikeli. Eğitim kurumları kisvesi altında gencecik çocukların beynini yıkayıp militan haline getiriyorlar. Faaliyette bulundukları ülkelerde darbeye veya bir başka istenmeyecek hadiseye kalkışmayacaklarının garantisi yok. Bunun bilinmesi ve bu örgüt üyelerine, kurumlarına dikkat edilmesi, önlem alınması gerekiyor.

Yeni görevinize başlar başlamaz Üsküp Yunus Emre Enstitüsü’nde farkınız hissedildi. Kütüphane sohbetleri, Buğday filminin gösterimi ve senarist Semih Kaplanoğlu’nun buraya gelmesi; yine Zümrüd-ü Anka programı öne çıkanlar. Göreve başladıktan sonra Üsküp Yunus Emre Enstitüsü’nde bugüne kadar gerçekleştirilen programlar hakkında neler söylemek istersiniz?

Devlette devamlılık esastır, derler. Ankara’daki merkezimiz, Büyükelçiliğimiz, diğer Türk kurumları hep birlikte bir ve beraber ülkemiz ve Makedonya için iyi şeyler yapmaya çalışıyoruz. Büyükelçimiz Tülin Erkal Kara Hanımefendi Makedonya’yı çok önemseyen, ülkenin daha iyiye gitmesini isteyen birisi. Sağ olsunlar kendileri hemen her konuda destek oluyor, işimizi bir hayli kolaylaştırıyorlar. Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın hususi alakalarından ötürü 2010 yılında teşkil olunan Üsküp Yunus Emre Enstitüsü kurumsal kimliği oturmuş, tanınırlılığı – bilinirliliği olan bir kurum. Hem Makedonya vatandaşları hem de Makedonya kurum ve kuruluşları tarafından faaliyetleri yakinen takip edilen Enstitümüz şimdiye kadar çok ciddi faaliyetler icra etti. Enstitüdeki arkadaşlar hakikaten işlerinin ehli, güzel insanlar. Biz Müdür olarak ahengi sağlamaya çalışıyoruz. İşimiz kolay yani. Geçtiğimiz ay, bir haftada 4 büyük etkinlik yaptık. Burada ehliyet, tecrübe ve azim kendisini gösterdi. Bu böyle. Bazı yanlış anlaşılmaları gidermek için 3 farklı TV’de canlı yayınlara iştirak ettik, ülkemizi ve Enstitümüzün faaliyetlerini anlattık. Vaktimiz oldukça farklı televizyon kanallarına çıkmaya devam edeceğiz.

Semih Kaplanoğlu, entelektüel cephesi baskın dünyaca ünlü bir yönetmen. Emsalleri gibi değil, iyi niyetli, ülkesi ve insanlık için iyi şeyler yapmaya çalışıyor, kaprisi olmayan bir sanatçı. Sizler de gördünüz bunu. Kendisi, anne tarafından Ohrili. Bundan sonra da Türkiye’yi iyi temsil eden sanatçılarımızı Makedonya vatandaşlarıyla buluşturmaya devam edeceğiz. Zümrüd-i Anka Müzikali önemli. Cumhurbaşkanlığımızın himayesinde sanatlarını icra ediyorlar. Sağ olsunlar, müzikalde Balkan müziğine de yer verdiler, Üsküplülerin gönlünü fethettiler. Aynı ekiple önümüzde yıl farklı projelerle Makedonyalıların karşısına çıkmak istiyoruz. Kütüphane Sohbetleri, hem Türk hem de Makedonya sanatının-sanatçılarının tanınırlığı, bilinirliliği için önemli ve devam edegelen bir etkinlik. Önümüzdeki süreçte daha zengin bir içerikle devam edecek inşallah. Bu yıl Çocuk Kulübümüz de aktif olacak. İlköğretim ve liselerde de programlar yapmaya çalışacağız.

Yunus Emre Enstitüsü’nün kurulma amaçlarından biri de yurtdışında Türkçe’yi öğretmek. Üsküp Yunus Emre Enstitüsü’nün Makedonya’da ordudan bakanlıklara, birçok farklı alanda Türkçe’yi öğrettiğini görüyoruz. Üsküp Yunus Emre Enstitüsü’nün Türkçe kursları hakkında bilgi verebilir misiniz?

Türkçe, zengin ve köklü Türk kültürüne açılan bir kapı. Aynı zamanda maddi-manevi bazı imkânların da anahtarı… Bu imkânlarla tanışmak, onlara kapı aralamak isteyenler için fırsatlar sunuyor. Tahsiline Türkiye’nin nitelikli üniversitelerinde devam etmek, kendini geliştirmek, ekonomik anlamda refaha kavuşmak isteyenler Türkçe öğreniyorlar. Bunun yanında tarihten gelen bağlarımız var, bizi birbirimize bağlayan bağlar… Bu bağları Makedonya’da konuşulan dillerdeki yaklaşık 30 bin kelimede görebiliyoruz. Bu bağlar da Türkçeye ilgiyi arttırıyor. Şunu da belirteyim: Enstitümüz Türkçe öğretiminde hakikaten yekta. İşinin ehli, bilimsel donanımı üst seviyede okutmanlarımız var. Bunun kurslarımıza iştirak edenler için bir şans olduğunu düşünüyorum.

Ekonomik, siyasi ve kültürel ilişkiler arttıkça Türkçeye alaka da artıyor. Makedonya’nın Türkiye’yle ilişkileri bağlamında Dışişleri, Milli Savunma personeli ve ilgili bazı kurumlarına Türkçe dersleri veriyoruz. Önümüzdeki günlerde inşallah Makedonya Cumhurbaşkanlığı personeline de Türkçe öğretmeye başlayacağız. Merkezimizde ciddi sayıda Türkçe öğrenen var. Farklı şehirlerden de talep var. Bu konuda itiraf etmek gerekirse eksiğimiz var. Özellikle farklı şehirlerdeki kurs taleplerine, elimizde olmayan sebeplerden ötürü şimdilik cevap veremiyoruz, ama şimdilik… Enstitü olarak bulunmamız gereken, gitmemiz gereken yerler var. Doğu Makedonya’da faaliyette bulunmamıştık, ama artık İştip merkezli olarak orada da varız. İştip’teki devlet üniversitesinde Türk Köşesi ve Türkçe Dersliğin açılışını Büyükelçimiz, İştip Belediye Başkanı ve Türkiye kurumlarının temsilcileriyle birlikte yaptık. Ümit ederim sırada Kalkandelen ve Manastır olacak. Makedon yetkililer de bizim faaliyetlerimizi önemli ve gerekli buluyor, dolayısıyla iyi niyet, bereketli bir safhayı da beraberinde getiriyor.

Üsküp Yunus Emre Entitüsü olarak, önümüzdeki dönemde plan, faaliyet ve programlarınız ile ilgili bilgi verebilir misiniz?

Kalıcı, sanat ve bilim değeri yüksek, etki sahası geniş faaliyetlere ağırlık vermek istiyoruz. Malum biz Ankara’daki merkezimizle istişare ederek, onların onayıyla faaliyetlerimizi planlıyoruz. Enstitümüzün temel gayesi Türkiye’nin tanınırlığını ve bilinirliliğini arttırmak… Bu gaye doğrultusunda adımlar atmaya devam edeceğiz. Makedonya’yla daha yakın ve samimi ilişkiler kurmak istiyoruz. Hasbi, şeffaf ve iyi niyetli ilişkiler. Makedonya’da yetişen büyük şair Ferid Muhiç Bey’in bir şiirinde bahsettiği gibi “Diyojen’in fenerini yakmasına gerek kalmayacağı” bir kurumuz, öyle olmaya da devam edeceğiz inşallah.

Gelen herkes çayımızı kahvemizi içebiliyor. Enstitü merkezime teşrif edenlere Türk misafirperverliğini göstermeye çalışıyoruz. Her anlatılanı dikkatle dinliyor, imkânlarımız ölçüsünde yardımcı olmaya çalışıyoruz. Bugüne kadar vaktimizin elverdiği ölçüde hiç kimseyi geri çevirmedik. Dinledik, anlattık. Bundan sonra da böyle olacak. Şöyle ilginç bir şey de oldu. Semih Kaplanoğlu’nun jüri başkanlığı yaptığı festivalin üyeleri Enstitü merkezimizde toplantılarını icra etmek istediler. Buyursunlar, dedik. Gelmeden önce acaba içecek bir şeyler var mı yoksa gelirken getirelim mi, dediler. Hele buyursunlar gelsinler, dedik. Bazı yönetmenler ilk kez bir Türk evine, Türk Kültür Merkezine gelmiş. Açıkçası Türklere karşı da biraz önyargılılarmış. Toplantı sırasında gereken izzet ve ikramı gösterdik. İlk kez Türk çayı, Türk kahvesi içtiler. Memnun ve mütelezziz, önyargılarını kapıda bırakarak ayrıldılar. Bizim için gelen herkes Tanrı misafiridir. Kapısı açık bir kültür merkeziyiz. Ülkemizde darbe kalkışmasında bulunan FETÖcüler ve onlarla iltisak ve ittifakta bulunanlar hariç dini, dili, ırkı ne olursa olsun herkese kapımız açıktır.

Kanaatimce Üsküp Yunus Emre Enstitüsü olarak faaliyetlerimiz bölgenin istikrar ve barışına katkı sağlıyor. Ayrıca, soydaş ve dindaşlarımızın gücüne de güç katıyor. Bu manada etki sahamız ne kadar geniş olursa o kadar iyi. Önümüzdeki dönemde ortak kültür, ortak değerlere vurgu yapan çalışmalar yapmak gibi bir niyetimiz var. Ayrıca, FETÖ meselesinde Makedonyalı dostlarımızı ikaz etmeye devam edeceğiz. Çok şükür FETÖ belasını devlet millet el ele vererek Türkiye’de bertaraf ettik. Şimdi de dostluğumuzun bir nişanesi olarak dost ve kardeş ülkeleri bu hususlarda uyarıyoruz. Ülkemiz için FETÖ, yüzlerce insanın katili, eli kanlı bir terör örgütüdür. Bulunduğu yerlerde maalesef eğitim ve ticareti vasıta addederek toplumla temas kuruyor, gencecik çocukların beyinlerini yıkayarak paralel bir devlet oluşturma gayreti içerisine giriyorlar. Çalışma tarzları daima böyle oldu. Gizli niyetleri, ajandaları olan bir örgüt. Bir kez olan gene olur, diye bir kaide vardır. Eskiler bunu çok zikrederler. Bunlara karşı dikkatli olmaları için dostlarımızı uyarmaya, bu hain terör örgütüyle münasebetin mahzurlarını anlatmaya devam edeceğiz. Bunun yanında dünyada bir mülteci meselesi var. Büyük acıları ihtiva eden bir mesele. Türkiye dışında bu meseleleri çok ciddiye alan da yok. Dünyadaki pek çok ülke bu meseleye menfaat çerçevesinden bakıyor. Ülkemizde hâlihazırda 5 milyon civarında mülteci var. Afrika’da Asya’da, Arakan’da ve dünyanın daha pek çok yerinde yerlerinden yurtlarından edilerek kötü şartlarda yaşayan milyonlarca insan var. Makedonya kamuoyunun ilgisini, dikkatini sosyal sorumluluk projesi kapsamında bu noktaya da çekmek istiyoruz. Dünyayı 5’ten küçük görenlerin asıl sorumlu olduğu şey bu ama… Umuyoruz ki dünyanın beşten büyük olduğu anlaşılınca bazı meseleler kendiliğinden çözülecektir.

Akademisyen bir kimliğe sahip olduğunuz biliyoruz. Üsküp Yunus Emre Enstitüsü müdürlüğü dışında akademik çalışmalara vakit bulabiliyor musunuz?

Takdir edersiniz ki icra ettiğimiz görevin sorumluluğu büyük ve umumen mesai kavramı yok. Bazen gece yarısına kadar çalışabiliyoruz. Hoş bundan şikâyetçi değilim. Son günlerde araya soğukluk girmemesi için, tabii fırsat zuhur ettikçe, geceleri akademik çalışmalara vakit ayırmaya başladım. Kitaplarla iştigal insanı rahatlatıyor, zihni dinç tutuyor. Üsküp’teki her günüm Makedonya’ya dair kaleme almayı planladığım eserden bir yaprak… Şimdiden iki yüz sayfayı aştığını söyleyebilirim. Ayrıca, özü itibariyle yaptığımız işlerin mühim bir kısmı akademik çalışmalarla irtibatlı. Kültür-sanat ve bilimsel çalışmalar gerçekleştiren bir Enstitüyüz. Bütün bu faaliyetler, aynı zamanda kültür diplomasisinin bir parçası. Bu manada hemen her işimiz, gerçekleştirdiğimiz-gerçekleştireceğimiz her ziyaret çok önemli. Türkiye’nin yurtdışındaki mümessillerinden biriyiz. Sahada aktif bir şekilde yer alıyoruz. Şunu da belirtmek isterim: Akademisyen kimliğim iş tutuş şeklime az çok yansıyor. İlimle iştigal edenler bilir, hemen her meseleyi kılı kırk yararak ele alırsınız. Eğer seriü’l-intikal (çabuk anlayan) değilseniz detaylarda boğulabilir, geneli göremezsiniz. Detaylara dikkat kesilerek bütünü görmek. Önemli olan biraz da bu. Bugüne kadar biz bu bakış aşısını yaptığımız işlerde göstermeye çalıştık.

Son olarak TİMEBALKAN aracılığıyla Makedonya’da ve bölgede yaşayan vatandaşlara neler söylemek istersiniz?

Bir olmak, iri olmak, diri olmak gerek. En azından soydaşlarımızın varlıklarını ilgilendiren temel meselelerde bir ve beraber olmaları lazım. Güç, nicelikte değil niteliktedir, birliktedir. Bazı çevreler ısrarla toplumda ayrışmayı tazyik edebilir. Bunları dikkate almadan asırlar içinde vücut bulmuş, ortak değer haline gelmiş hususlara daha çok kimsenin sahip çıkmasını sağlamak gerekir. İşte heykeller dikebilir. Bu tarz şeyleri çok da nazar-ı itibare almamak lazım. Taşa değil, insana hitap etmek lazım. Acılar üzerinden bir gelecek inşa edilmez. Aynı şekilde kin ve nefret üzerinden de… Etnik milliyetçiliğin son bir buçuk asırda bu toprakları ne gibi badirelere soktuğunu unutmamak lazım. Türk hayat tarzında devlet fikri önemlidir. Devlette daha fazla görev almak için arayan ve aranan olmak önemlidir. Bu gibi konularda Suriye, Irak ve Afganistan örneklerini unutmamak lazım. Devlete sahip çıkmak lazım. Nihayetinde herkes aynı gemide. Bizim Yunus’un dediği gibi 72 milleti “Bir” bilmek lazım. “Ulu nazar” sahibi olmak gerek. Hükümde yavaş, işte hızlı olmak lazım. Her şey, her an, sürekli değişiyor. Zamana yetişmek, onu yakalamak, ibnülvakt olmak önemli.

Read Previous

Üsküp Türk Tiyatrosu’nun yeni oyunu “Mutlu Yıllar”

Read Next

Başbakan Zaev kış tatilini aldı

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *