Dünden bugüne Belgrad

Tarih boyunca çok sayıda  savaşa sahne olmuş, stratejik bir nokta olan Belgrad’ın dünü ile bugünü.

Kara Avrupa’sını Karadeniz’e bağlayan en büyük nehir yolu olan Tuna’nın, sayılı  limanlarından biri de Budapeşteden sonra, Belgrad’dır. Batıdan gelen Sava nehrinin Tuna’ya katıldığı noktada tarihi Belgrad şehrinin merkezi yer alır. Bu merkezin en önemli yapısı Osmanlı döneminde inşa edilmiş anıtsal kaledir. Semt adını bu eserden alır: KALEMEYDAN.

Üç asırdan fazla Osmanlı’nın Avrupa’da askeri ve ticari merkezi konumunda olan şehir, Tarih boyunca çok sayıda  savaşa sahne olmuş bir toprak parçasıdır. Doğu-batı arasındaki stratejik coğrafi konumu, onu, büyük güçlerin hedefi ve doğal çatışma alanı haline getirmiştir. Tarih kitapları, ikibin yıldan  bu tarafa Belgrad’da hükümranlık sürmüş devletlerin sayısının 50 yi geçtiğini yazar. Sadece 20. asırda, 2 dünya savaşının dikkate değer cephelerinden birini teşkil etmiş olan Belgrad, Yugoslavya’nın dağıldığı doksanlı yıllarda, Miloşeviç’in dünyaya kafa tutması sebebiyle, 1999 yılının 3 ayını, NATO uçaklarının bombardımanı altında, geçirmek zorunda kalmıştı.

Osmanlı orduları, bir asır boyunca Belgrad’ı feth etmek için defalarca akınlar düzenledi, hatta Fatih Sultan Mehmed, bir seferinde bizzat yaralanmasına rağmen, şehri fethe muvaffak olamadı. Bu güzel şehrin fethi, Kanuni Sultan Süleyman’a nasip oldu. 1521 yılının 29 ağustos günü,  Muhteşem Süleyman, şehri feth ederek, üç asırdan fazla sürecek Osmanlı dönemini başlatan kişi oldu. Bundan sonra Belgrad, Osmanlı’nın Avrupa’daki en önemli askeri merkezi konumuna gelecektir. Avusturya ve Macaristan’a yönelik fetih hareketlerinin buradan sevk ve idare edildiğini söyleyebiliriz. Osmanlı’nın Tuna’daki donanmasının karargahı, tophane ve baruthane gibi askeri tesislerin yanında, ordunun ihtiyacı için kışla ve gıda ambarları gibi önemli yatırımlar bu şehirde yapıldı.

Evliya Çelebi seyahatnamesinde şehirden uzun uzadıya bahsederken 98.000 kişilik bir nüfustan bahseder ki bunların çoğunun Müslüman olduğunu zikreder. 217 cami, 3 mescit, 17 tekke, 9 dar-ül-hadis, 8 medresenin faal olduğu şehirde oldukça canlı bir ilim ve kültür hayatının olduğunu anlıyoruz. Devamında, Belgrad’da, 6 kervansaray, 7 han ve 3700 dükkanı bünyesinde barındıran bir çarşının var olduğunu,  Evliya Çelebi’den öğreniyoruz.

XIX. Asır başlarında yeniçeri ocağının lağv edilmesiyle zirveye çıkan  iç karışılıklar, Osmanlı devletinin her alanda güç kaybettiğinin işaretleri idi. Ordunun zayıflaması ve bazı mahalli yöneticilerin keyfi idaresi sonucu, devlet otoritesi zaafa uğramış, aynı yıllarda Balkanlarda başlayan isyanlarla baş edilememiş, önce Yunanistan bağımsızlığını ilan ederek kopmuş, ardından Sırbistan muhtar bir prenslik olmayı başarmıştı. Batının sömürgecilikle artan gücü karşısında Osmanlı orduları, Avrupa’lı güçler karşısında üstünlüğünü yavaş yavaş kaybetmeye, zorlanmaya başlamıştı. Rusya, Avusturya ve İngiltere’nin desteğini alan Sırbistan Prensliği, adım adım yürüttüğü sistemli saldırı  politikaları ile, başta Belgrad olmak üzere cıvardaki şehirlerde yaşayan Müslüman ahaliyi  Sancak ve Bosna gibi yerlere sürdü.  Bu saldırgan politikaların hedefi sadece Sırplardan oluşacak bir ulus devlet kurmaktı. 1867 yılında Sultan Abdülaziz’in saltanatı döneminde son Osmanlı askeri birliği çekilirken, Belgrad şehrinin anahtarları Sırp Prensliğine teslim edildi. 1804 yılında ilk Sırp isyanı ile başlayan, tam bağımsız Sırbistan ulus devletini kurma süreci Berlin kongresi ile hedefine ulaşmıştır. Bağımsız Sırbistan ulus devleti kurulduktan sonra Osmanlı-İslam kimliği taşıyan cami tekke ve medrese gibi eserler kısa zamanda  yıktırılmış ve bugünkü  Belgrad imar edilmiştir. Benzer yıkım hareketlerine,  Saraybosna, Yeni Pazar ve Üsküp şehirleri, içinde barındırdıkları Müslüman nüfus sebebiyle maruz kalmamıştır.

Müslüman ahalinin Belgrad ve diğer şehirlerden sürgün edilmesi sonucunda, Osmanlı döneminde inşa edilmiş çok sayıda anıtsal eser,  yıkıldı, başka bir deyişle 3 asırlık tarih yok edildi. Aslında benzer kıyım sadece Sırbistan’da değil, Balkanlarda Osmanlı’ya isyan ettirilerek ortaya çıkan devletlerin tamamında yaşandı. Söz konusu devletlerin kuruluş felsefesinde, Osmanlı-Türk idaresini işgalci sayan ırkçı düşmanca anlayış vardır ki bu anlayışlar günümüzde bile canlılığını korumaktadır. Osmanlı’dan kalma sadece bayraklı camiinin varlığına izin verilmiş diğer eserlerin tamamı yerle bir edilmiştir. Bayraklı camii dışında Belgrad’da Osmanlı’yı ait günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmış kültürel değer olarak semt adlarını sayabiliriz. Kalemeydan, Tereziye, Dörtyol, Topçuderesi bu semt adlarının en meşhurlarıdır. Birinci Dünya savaşından doksanlı yıllara kadar Belgrad, her iki Yugoslavya rejiminin başkenti olarak bölgenin en etkin ve güçlü başşehri rolünü sürdürmeyi başarmıştı.

On yıl öncesine kadar Türkiye ile sıradan bir ilişki içinde olan Sırbistan yeni açılımlar peşinde. Eski Yugoslavya ülkelerinin tamamı ile ihtilaf  yaşayan Sırbistan, Bosna-Hersek ve Kosova ile problemleri çözmek konusunda zor günler yaşıyor. AB üyeliği için 5 yıldan beri devam eden müzakereler, Kosova sebebi ile tıkanmış durumda. Her fırsatta NATO karşıtı olduğunu ilan etmekten çekinmeyen Belgrad hukümetlerinin, AB üyeliği ile NATO düşmanlığını nasıl bağdaştıracağı merak ediliyor. 90 lı yıllarda çok kanlı olaylara sahne olan Yugoslavya dağılma sürecinin, hala bitmediği, başta Avrupa olmak üzere dünyanın başını ağrıtmaya devam ettiğini görüyoruz. Artan bölgesel gerginlikler,  ülkede yaşayan Müsslüman nüfüsü olumsuz etkiliyor. Toplam  2 milyon cıvarında kişinin yaşadığı Belgrad’ın % 10 dan fazlasının Müslüman olduğu tahmin ediliyor. Boşnak Arnavut ve diğer farklı etnisitelere mensup Müslümanların yanında,  Ortadoğu kökenli 10.000 bine yakın Arap Müslüman’ın da Belgrad’da yaşadığı tahmin ediliyor. Doksanlı yıllarda Sırbistan’la Bosna arasında yaşananlar sebebiyle Boşnakların insan haklarını kullanmaları konusunda çok ciddi ihlaller yaşandığını ve bu sıkıntıların hala devam ettiğini biliyoruz. Cuma ve bayram namazı kılmak için cami bulamayan çoğu Boşnak Müslümanlar, son 10-15 yıl içinde 15 den fazla yerde apartman bodrumlarında illegal ve olumsuz mekanlarda ibadetlerini yapmaya çalışıyor. Sırbistan devletinin aynı Atina’da olduğu gibi Müslümanların problemlerini çözmek için olumlu bir tavır içinde olmadığını belirtmek isterim. Hatta geçen yıl Belgrad yakınlarında bir semtte Boşnakların inşa etmeye başladıkları bir cami inşaatının bazı bahanelerle yıktırıldığını üzülerek ifade edebilirim. Türkiye ile her alanda dostluk ilişkilerini artırmaya çalışan Sırbistan hukümetine, Belgrad’ın Osmanlı tarihini hatırlatmanın tam zamanı diye düşünüyorum. TİKA ve Yunus Emre Enstitüsü’nün bu konulara da el atması uygun olur diye düşünüyorum. Bu şekilde Belgrad’da insan hakları konusunda yıllardır çile çeken Müslümanlar bizden Belgrad  hukümeti  nezdinde  yardım bekliyor.

 

DAVUT NURİLER – Dünya Bülteni

Read Previous

Türkiye’den Yemen’e insani yardım

Read Next

Bosna-Hersek’in Hırvatistan sınırında hipotermi tehlikesi

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *