Çorlu’da 1989 Zorunlu Göç Sempozyumu Düzenlendi

1989 yılında yaşanan zorunlu göçün 30. yıldönümü dolayısıyla Çorlu Belediyesi ev sahipliğine Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi ile Ankara Üniversitesi katkıları ile ‘Göçün 30. Yıldönümü’ adlı sempozyum düzenlendi.

Programa katılanlara bir de göç belgeseli sunumu yapıldı.

Çorlu’da yer alan Hilton Garden Inn’de düzenlenen sempozyumun açılışına Tekirdağ Valisi Aziz Yıldırım, Çorlu Kaymakamı Cafer Sarılı, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mümin Şahin, Tekirdağ Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Albayrak, CHP Tekirdağ Milletvekili Özcan Aygun, CHP Bursa Milletvekili Yüksel Özkan, Bulgaristan Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Genel Başkan Yardımcısı ve Razgrad Milletvekili Ahmed Ahmedov, Çorlu Belediye Başkanı Ahmet Sarıkurt, Lüleburgaz Belediye Başkanı Murat Gerenli ile protokol üyeleri, sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri, mahalle muhtarları, göçmen derneklerinin temsilcileri katıldılar.

Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunması ile başlayan programda göç konulu belgeselin izlenilmesinin ardından kürsüye gelen Çorlu Belediye Başkanı Ahmet Sarıkurt, “Günümüzde 1989 yılında gelen göçmenlerin ikinci nesil çocukları, anneleri ve babaları ile birlikte Çorlu’da yaşamaya devam etmektedir. İlk gelen nesil, Bulgaristan’da daha çok tarım ağırlıklı bir hayattan sanayinin ihtiyaç duyduğu işçi tarzı bir yaşama geçmişlerdir. Çocukları ise, Çorlu’da aldıkları ilk, orta ve lise tahsillerinin ardından Türkiye’nin pek çok seçkin üniversitesinde okuma imkanları bulmuştur. Türkiye’nin iş hayatında olduğu kadar spor, sanat, kültür ve siyaset dünyasında da etkin rol oynamaya başlamışlardır. Buna örnek vermek gerekirse Çorlu Belediye Başkanı olarak ben 1951 yılında, belediye başkan yardımcılarım birisi 1978 ve diğeri 1989 sempozyumumuzun bilimsel organizasyonunu yapan profesör hocamız da 1989 yılında Bulgaristan’dan göç edip Çorlu’ya yerleşen bir ailenin mensubudur. Bu yönüyle Balkanlar ve özellikle Bulgaristan, Çorlu için kültürel ve ekonomik ilişkiler açısından vazgeçilmez bir coğrafyadır. Hem Bulgaristan hem Türkiye vatandaşlığı taşıyan ciddi sayıda Çorlulu mevcuttur. Çorlu’dan Bulgaristan’a yılın her döneminde özellikle bayramlarda dolmuş gibi saat başı otobüslerin kalktığı görülmektedir. Çorlu’dan sabah Hasköy için hareket edip öğlen yemeğini orada yedikten sonra akşam Çorlu’ya dönmek bazı insanlar için sıradan bir olay haline gelmiştir. Çorlu’da bu kadar yoğun Bulgaristan kökenli insanın yaşaması, Türk-Bulgar ilişkilerinin geliştirilmesi açısından büyük bir potansiyel içermektedir. Ekonomik olduğu kadar kültürel açıdan da Çorlu-Bulgaristan gidiş-gelişler sayesinde iletişim halindedir. Her gidiş-gelişte Türkiye’den Bulgaristan’a ve Bulgaristan’dan Türkiye’ye bir bitki, bir çiçek, bir içecek, bir haber gidip gelmekte, insanlar geçmişleri ile yüzleşmekte, geleceklerini daha nasıl güzel kurabilirim diye yeni arayışlara girebilmektedirler” dedi.

Çorlu’nun bütün göçmenlere kucak açtığını, merhametli insanların yaşadığı bir belde olduğunu gördüğünü belirten Sarıkurt, “Bulgaristan’dan gelen Türkler, çok hızlı bir şekilde Çorlu’da iş ve sosyal hayata adapte olmuşlardır. Kimseye el açmamışlar ve kısa sürede belediyeye ve devletimize vergi ödeyen yurttaşlara dönüşebilmişlerdir. Tarih boyunca Çorlu’da yaşanan bu kardeşliğin ve dayanışmanın en büyük tanıklarından bir tanesi Çorlu kabristanıdır. Burayı dikkatli bir gözle gezip mezar taşlarını okuduğunuz zaman pek çok metfunun doğum yerinin Bulgaristan’ın Razgrad, Silistre, Dobriç, Tırgovişte, Sliven, Şumnu, Varna, Kırcaali gibi şehirler ve onlara bağlı köyler olarak yazıldığını ve ölüm yerinin ise Çorlu olarak belirtildiğini görürsünüz. Bu durum özellikle 1989 göçmenleri için doğduğu vatanın Bulgaristan, öldüğü vatanın ise Türkiye olduğunu gösterir. Aşık Veysel’in ‘İki kapılı bir handa gidiyorum gündüz gece’ dizelerinde olduğu gibi 1989 Bulgaristan Türkleri için hanın başlangıç kapısı Bulgaristan, bitiş kapısı ise Türkiye olmuştur. İki kapı arasındaki ‘ince uzun yol’ ise Bulgaristan Türkleri için acılarla dolu olmuştur. Bu acıların aşamalarını özellikle 1984 yılında ad değişimi ile başlayan dini ibadetlerin ve sünnetin yasaklanması, evlilik ve ölüm merasimlerin Hristiyan inançlarına göre yapılmaya zorlanması ve Türkiye’ye göç olarak sıralayabiliriz. Bu süreçte Bulgaristan Türkleri temel iş güçlerinden biri olarak Bulgar Anayasasına, kanunlarına sadık kalmalarına rağmen bu muamelelere maruz kaldılar. Başlangıçta neden Bulgarların bunları yaptıklarının mantıklı bir açıklamasını bulamadılar. Yaşanan bütün bu olayların altında onların sahip oldukları Müslüman ve Türk kimliğinin olduğunu anladılar. Bulgarlar onlardan bu değerlerini bırakmalarını istediler, onlar ise bu değerleri bırakmaktansa doğdukları vatanlarını terk etmek zorunda kaldılar. Bulgarlar ise onların zorunlu göçünü adeta dalga geçer gibi büyük gezi olarak adlandırdılar. Onları göçe zorlamadıklarını, Türklerin kendi istekleriyle geziye çıktıklarını iddia ettiler ve iddia etmeye devam ediyorlar” diye konuştu.

Çorlu Belediye Başkanı Ahmet Sarıkurt ayrıca, “Buradaki amacımız nefret söylemlerini ön plana çıkaran bir sempozyum düzenlemek değildir. Tarihte yaşananları meşhur tarihçi Ranke’nin dediği gibi gerçek neyse öyle tespit etmek çabasına destek vermektir. Eğer gerçeği tespit edemezsek bize gerçek diye sunulanı kabul etmekten başka yapabileceğimiz bir şey yoktur. Biz de nüfusunun önemli bir bölümünü 1989 göçmenlerinin oluşturduğu bir ilçenin Belediye Başkanı olarak bu gerçeğin bilimsel yollarla tespitine destek vermeye karar verdik. Yaşanan olayları ve anıları kayıt altına almaya çalışan 1989 göçünün 30. yıl dönümü uluslararası sempozyumu 1989 yılında Türklerin Bulgaristan’dan zorunlu göçü başlıklı etkinliği düzenlemeyi bir görev olarak kabul ettik. Bu sempozyumun sadece ilçemize değil, insanlığa da bir hizmet olacağına inancımı belirtir, sempozyuma destek vermekten mutluluk duyduğumu ifade etmek isterim. Doğru bilgilerle hem tarihimizin hem de Bulgaristan ile olan münasebetlerimizin daha sağlıklı inşa edileceğine inanıyorum. Bir Balkan lideri olan Aliya İzzet Begoviç, ‘Bize yapılan soykırımı unutursak bunu bir daha yaşamaya mecburuz, size asla intikam peşinden koşun demiyorum ama yapılanları asla unutmayın’ cümleleriyle Bosna’da yaşananları anmanın önemini vurguluyor. Yani Bulgaristan’da yaşananlarla benzerlik kuracak olursak geçmişimizi intikam için değil, bir daha bu gibi acıları yaşamamak için anmalıyız. Gerçek tarihin peşinden koşulmalı ve gelecek nesiller için kayıt altına alınmalıdır. Unutmamalıyız ki tarih geleceğe yazılır. Sempozyumda emeği geçen, katkı sağlayan tüm paydaşlara ve sempozyuma ilgi göstererek salonu dolduran siz değerli dinleyenlere teşekkür ediyorum” şeklinde konuştu.

Diğer protokol üyelerinin de konuşmalar gerçekleştirdiği göç sempozyumu kapsamında bir de fotoğraf sergisi açıldı.

 

İHA

Read Previous

Yıldırım – İmamoğlu ortak yayında bir araya geldi

Read Next

Türkiye Burslarına rekor başvuru

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *