Böyle Sevildiğini Bilir Miydi?

Aramızdan Ayrılışının 13. Yılında Necati Zekeriya’yı Anıyoruz

(Avni Abdullah, Köprü Dergisi, Yıl: 1 Sayı:1 Ocak, Şubat, Mart 2002)

Dizeleriyle Türkçe’nin o güzel şiirlerini yazan, öncelikle bizleri, Rumelileri, Makedonya Türklerini önce bize ardından da diğer ülkelerde anlatabilmesini becerebilmiş koca bir şairdir Necati. Dizelerinde kimi tatlı tatlı, kimi de hüzünle bizleri gülümseten bu koca şair 13 yıl sonra da aramızda, 13 yıl sonra da sevilebiliyor.
Ölüm tam 13 yıl önce çok değerli bir şairimizi, fikir adamımız olan Necati Zekeriya’yı aldı. Ben kendisiyle yakın olmak, dostluğuna nail olmak şerefini, mutluluğunu yaşamış bir insanım. Ondandır “Son Deyiş” adlı dizeleri düşmez dudaklarından:

Bir gün, öldüğüm zaman bir gün,
Mezarımı aramayın çimenlerde, çiçeklerde.
Bir gün, öldüğüm zaman bir gün,
Mezarımı aramayın istihkâmlarda, menzillerde.
Bir gün öldüğüm zaman bir gün,
Mezarımı arayın bir çocuk gülüşünde.

Diyebilen koca bir şairi ölüm kopardı bizden. Zordur her ölüm. Hele sevdiklerimizi alınca. Yahya Paşa Cami’sinde eller üstünde, doğru söylemek gerekirse Butel’deki ebedi ikametgâhına verdik. Dizeleriyle Türkçe’nin o güzel şiirlerini yazan öncelikle bizleri Rumelileri, Makedonya Türklerini önce bize ardından da diğer ülkelerde anlatabilmesini becerebilmiş koca bir şairdir Necati. Dizelerinde kimi tatlı tatlı, kimi de hüzünle bizleri gülümseten bu koca şair 13 yıl sonra da aramızda, 13 yıl sonra da sevilebiliyor.

Necati 13 yıl önce öldü. Koca ömrünü sevgiyle dolu dolu geçirdi. Bizleri severdi ya, çocuklara çok düşkümdü. Ölmezden bir gün önce Tefeyyüz ilkokulunda yapacağımız edebiyat saatine mektup göndermiş, çocuklara seslenmişti. Bu mektubunu da yazıma almak istedim:

Sevgili çocuklar,
Merhaba sevgi selam.

“Bugün aranızda olmalıyım… Tekrar hastaneye kaldırdıkları için maalesef olamayacağım, ama burada hastanede ilaçlanırken, bu günü düşündüm, hep sizin aranızdayım. Öyle de kendimi bildim bileli yanınızdayım. Yazdıklarımla, yaşadıklarımla, gülüşlerimle. Sizi ne kadar düşünürsem, ne kadar yaşarsam içimde, o kadar çok varım, yaşarım. Bugün 30 yıl önce yayınlanan “Kırmızı Küpeler” kitabından söz edilecek. Biz yazarlar yaşlanırız, ancak kitaplarımız genç kalır, yaşlanmazlar. Hep sizin gibi çocuk kalırlar; güler, güler yüzlü olurlar…
Biliyorum, bugün hakkımda güzel sözler söylenecek.
Teşekkür ederim.

İsterim ki yazdıklarımda, kitaplarımda eğer varsa, o güzellikleri okuyarak bulursunuz, bir yazar ancak okunduğu sürece yaşar, aranızdadır. Sizinledir, o sizin arkadaşınızdır, dostunuzdur..”
Öldü diyorum Necati. Ölümden korkmazdı. Hayatında sevilen, sayılan bir şairdir. Değerli sanatçılar pek korkmaz ölümden. Denemeci Nurullah Ataç da korkmazdı ölmek sözcüğünden. Şöyle demesini bilmiştir: “kaybettik, yitirdik, demesinler benim için. Ben kaybolmam salt ölürüm. Öldü desinler benim için.”

Gerçekten de değerli sanatçılar kopmazlar kaybolmazlar. Ölürlerse de kitaplarıyla eserleriyle gönlümüzde yaşarlar. Nedir Necati’nin yazınımızda rolü? Neyi işledi şiirlerinde hikâyelerinde. Bir dostun, koca bir dostun ölüm acısı aklıma gelmeden, cevap vermem gerekir. Dostlar hakkında yazmak zordur. Seviyoruz ya kendilerini? Ne denli övsek, ne denli yazsak azdır. Arayınca iyi anılarını bol bol buluruz. Ondandır dostlarım, sevdiklerim için yazarken, çekinir, olduklarından pek büyük göstermemeyi özenirim.

Bana göre, Necati hayatında bir şiir bir de hikâye yazmış sanatçımızdır. Zaten her sanatçı hayatında tek bir şiir yazar. Oysa “Kırmızı Küpeler”, “Çayhane şiirleri”, “Lorka Soyutlaması”, “Ablama Şiirler” kitaplarında gördüklerimiz bir şiirdir ancak. Şiirin adı sevgidir. Kitaplarda, dergilerde, antolojilerde başka adlarla gördüklerimiz ne ola demeyin. Onlar koca şairin sevgi şiirinin ayrı bölümleri, ayrı mısralarıdır. Gerçek şair ömründe ancak tek bir şiir yazar. Ayrı ayrı rastladıklarımız o koca bütünün parçalarıdır.

Necati Zekeriya hayatında sevilen, takdir edilen bir kişi idi. Dolu dolu yaşamasını milletinden kopmamasını becerebilen bir fikir adamıydı. Gittiği yerde sevenleri, insanlarımız etrafına toplanır, hayranlıkla hasbihalini dinlerlerdi. Türk dilinin en büyük şairlerini ezbere bilirdi. Konuşurken, tartışırken, ağzından eksik etmezdi şairlerimizi. Her fikir adamı gerçek sanatçı gibi milletince çok sevildi o zamanın tek zihniyet iktidarına ters düştüğünden dışlandı, peşine, üstüne beş para etmeyen bir sürü memur kafalı salındı.

İyi hatırlıyorum 15 yıl önce bugünkü Ohri pastahanesinin karşısındaki çayhanede otururken dört masayı birleştirmiş Necati’yi dinliyorduk. Önümüzden geçen o dönemin parti kodamanlarından biri Necati’yi böyle hayranlarıyla, gençlerle görünce, kıskanarak şöyle serzenişte bulundu:
“Ne o Necati bey, yine gençleri güldürüyorsunuz?”
Necati geri kalır mı:

“Ne yapalım efendim, bu milleti gün gece ağlatan sizin gibiler varken, biz ister istemez güldürmeye çalışıyoruz.”
Necati Zekeriya 13 yıl önce öldü. Artık eski çarşıda çayhanelerde, İdadiye parkında göremiyoruz. İçimizi ısıtan, bizi tatlı tatlı, kimi acıyla gülümseyerek andığımız bir anı oldu.

Eserleri yarına kalır mı? Ya da ne kadarı kalır, şimdilik söylemek güç, pek güç. Kalsın kalmasın, bugün hayatta olan bizlere unutulmaz, birbirinden güzel anlar yaşattı şiiri, öyküsü. İçimizde, pek içimizde anıları, yankıların var.
Ölümsüzlük azıcık da bu değil mi?

Read Previous

İlk Türkçe Matematik Kitabı Kalkandelen’de Yazıldı

Read Next

Vardar’ın Kucağında

30 Comments

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *