Aliya İz(z)et Begoviç Sevgimiz

Aliya’nın 14. ölüm yıl dönümü vesilesiyle sosyal medyada ve gerçek hayatta kendisine olan teveccühün uçsuz bucaksız bir arafta olduğu gözlemimi paylaşmak ve bu konuyu biraz irdelemek istiyorum.

Aliya bir ülkenin başına gelebilecek en güzel şey olabilir. Ben bu lafı söylediğim zaman bana kızan Boşnak arkadaşlarım oldu. Hatta bazı Türk arkadaşlarım da oldu. Evet şaşırabilirsiniz, Aliya’yı sevmeyenler de var. Onlara şu anımı anlattım hep. Size de anlatmak isterim;
Bilenler bilir Zeljo taraftarıyım. Saraybosna’da evim, bir sene boyunca Grbavica stadının hemen yanındaydı. O sene neredeyse bütün Zeljo maçlarına gittim. Bir keresinde, Banja Luka takımı Borac(Borats) ile maçımız vardı. -Borac Çetniklerin desteklediği bir futbol takımı- Riskli olarak nitelendirilen bir maç. Güvenlik sebebiyle Borac taraftarı stada 15 dk sonra sokuldu. Normalde deplasman tribününde olması gereken taraftarları boş olan başka bir tribüne aldılar -ki bu da benim ilk defa gördüğüm bir uygulamaydı.- Borac taraftarları tam olarak yerlerini aldıktan sonra bizim tribün hep bir ağızdan ”Da te nije Aliya” (Aliya Sen Olmasaydın) şarkısını söylemeye başladı. Marşlarını ezbere bilmediğim için eşlik edemediğim tribünlere o gün ilk defa eşlik edebildim. Hayatımda duygulandığım nadir anlardan biri de heralde Çetniklere karşı Da te nije Aliya’yı söylediğimiz andır. İşçi takımı olan, Yugo-Nostaljik, sol görüşe yakın ve dindar sayılmayan Zeljo taraftarı, Çetniklere karşı hep bir ağızdan bu şarkıyı söylemişti. O gün anladım ki Aliya’yı sevmeyenler bile aslında düşmanlarına karşı onu kullanıyorlardı.

Türkiye’de ise, her zamanki gibi belediyelerimiz etkinlikleri, konferansları ve panelleri ile ”Aliya’nın namını duymayan kimse kalmayacak” şiarıyla bütçelerini bu uğurda harcıyorlar. Harcasınlar, zira Aliya için yaptıkları harcamalar kültür-sanat adı altında yapılan bir çok faaliyetten daha iyi olabilir. Belediyedir, beklentiyi yüksek tutmamak lazım.

Peki bu konferanslarda Aliya’dan çok ne konuşulur? Gerçekten Aliya mı konuşulur yoksa onun üzerinden bir takım ideolojiler mi devşirilir? Bunu da geçtim, konuşmacılar cidden Aliya’ya ve eserlerine ne kadar vakıftırlar? Konuşmalara gelen kitle Aliya’ya hangi ön koşullarla yaklaşmaktadır. Bu ön koşulları hazırlayan kitle kimdir, amacı nedir?

Aliya’nın bizzat kendi kitabında yazan; şehir bombalanırken daha boş ve sakin olduğu için, sevgilisiyle bilerek bu saatlerde buluştuklarını kimden duyabiliriz ?

Bosna Savaşı değil elbette, II. Dünya Savaşı’ndan bahsediyorum.

Hani siz bütün kitaplarını okumuştunuz !? Bunlardan hiç bahsetmeyen insanlar neden senelerce Aliya’dan militan yaratmaya çalışmışlardır?
Bazen görüyoruz, sözüm ona yüksek makamlara gelmiş birisi veya birileri için; ”O kişi çok iyidir, şöyle mütefekkirdir, hatta biraz şairliği de vardır, dava eridir, çok donanımlıdır, felsefe falan da bilir” kabilinden övgüler… Bu sıfatlar kullanılırken, “ O kişi diğerleri gibi değildir; onlara benzemez.” demek istenir. Sonra o kişiler ya beyaz atlarına binip bizleri terk ederler yahut beyaz atları siyaha çalmaya başlar. Bulundukları mevkiileri kaldıramazlar yahut bizim zannettiğimiz kadar dolu adamlar çıkmazlar. Genelde ikincisi olur.

İşte Aliya, bugün onu takdim edenlerin de kullandığı bu sıfatların hepsine sahip, nadide bir devlet adamıydı. Bosna’nın şansıydı.
Ölüm yıl dönümü vesilesiyle sosyal medyada suratımıza suratımıza çarpan ve çoğu kendisine ait olmayan Aliya aforizmaları ile; bir neslin gerçekten Aliya’yı okumadan ve anlamadan yetişmesine ön ayak oluyoruz. Yazdıkları ve yaptıklarıyla oldukça ciddi bir müşahede isteyen Aliya, maalesef karikatürize edilerek ve içi boşaltılarak değersizleştiriliyor.

Peki ne yapmalıyız? Bence bu soru artık çok klişe. Hiç bir şey yapmamanın vaktidir bana kalırsa. Rahat bırakalım Rahmetliyi ve Ülkesini…

Read Previous

Dünya Bankası: Makedonya ekonomisi 2017 yılında %1,5 büyüdü

Read Next

Arnavutluk eski İçişleri Bakanı’na tutuklama istemi

Leave a Reply

Your email address will not be published. Required fields are marked *